BULANTI 3

'' Türk Tanrı'nın öfkesinden yaratılmıştır.'' demişti Avrupalı  bir bilgin. Keşke '' Damarlarımda akan , deli bir bozkır kavminin öfkesi '' deyip sıyrılabilseydim işin içinden . Ama böyle söylemek , ihanettir gerçeğe . Öfkeliyim ve sebebini tam olarak bilmiyorum. Bir ihtimal kendime kızgınım, bir ihtimal kendime tahammül edemiyorum. Üçüncü ihtimal  anlaşılmak istiyorum. Üçüncü ihtimal az biraz şımarıkça . Bu devirde ''Anlaşılmak istemek''  ''Cürret etmek '' demek . Komik olmayalım. İnsanların vakti yok kendilerini anlamaya. Kaldı ki başkası için kullansınlar zihinlerini. Hayat gerçekten de Roller Coaster gibidir. Hızlı , ürkütücü , heyacanlı ve mide bulandırıcı. Beklenmedik şeyler midenizde , Roller Coaster'ın  son sürat aşağı inerken yarattığı hissiyatı yaratır. 
         Kendim olmak beni ziyadesiyle yordu. Şimdi tek temennim bir sahile vurmak. Hiç sabah vakti sahile vuran kütük kadar hafif hissettiniz mi ? 
          Geçmişime bakıyorum . Bir savaş alanına yakışacak kadar çok ölüyle dolu. Belki de geçmiş bir savaş alanıdır. Kaybettiklerimizi ölü vaziyette geride bıraktık. Heybemiz kazandıklarımızla dolu ve çok da kalabalık değil. Yürüyoruz güneşe doğru. Öfkeliyim...Ne zamandan beri bilmiyorum. Öyle ki öfkenin mi bana benim mi öfkeye ait olduğum karışıyor bazen. İçim bulanıyor ve bağırmak istiyorum. Belki anlamıyorum , belki anlatamıyorum ve en beteri - haddim olmayarak - anlaşılamıyorum. Bir kere bir arkadaşım ''Nasıl bir erkek istersin?'' diye sormuştu . Hiç nasıl bir erkek istediğimi düşünmemiştim. Aşka karşı yapmış olduğum bir yargısız infaz var . Kafamda kahramanları aşık olan hikayeler hep mutsuz sonla biter. Biraz düşündükten sonra şöyle demiştim. ''Beni anlasın'' Biliyorum isteğim çok fazla . Ama dualar limitsizdir. Kim beni anlayabilir ? Ben kendimi anlamadım. Camı çerçeveyi indirecek kadar sert çarptım kapıları çıkarken. Sonra birinin gelmesini bekledim . Hayatımın en tramvatik anılarından birini de böyle yaşamıştım. 8  yaşındaydım. Evdekilere kızıp balkona çıkmıştım. Oyuna dalmışım. Oyunun masalsı dünyasına dalınca hayatı unutmuşum. Tutunup sallandığım çamaşır ipi kopmuştu . Son sürat balkon demirlerine çarpıp yere geri düşmüştüm . Sonrasını çok net hatırlamıyorum ama sanırım beyin kanaması teşhisine karşı müşade altında kalmıştım. Yaptığım kayıtlara ''Çocuklara özgü bir ilgi çekme çabası '' olarak geçmişti. Oysa ben birşeyler anlatmaya çalışmıştım. ''En uzun yol insanın içidir demilşti '' canım Zarifoğlu.İçime sonsuz yolculuklar yaptım . Gördüklerimi kavrayamadığımdan bir  seyahatname yazamadım. Ama öfkeler biriktirdim. Onları çelik teller haline getirip başım için dikenli savaş diademleri yaptım. Moda değildi.Canımı yaktı üstelik . İnsanlar beni anlasınlar istedim. İnsanlar benimle olsunlar istedim. Ama yalnızlığımı da çok sevdim. Ben Oğuz Atay'dım. ''Yalnızlığı istemekle suçlanıp, yalnızlığa mahkum edildim .'' oysa ben Oğuz Atay gibi ''İnsanların içinde olmak istiyordum . Çünkü insanların da düşmana ihtiyacı vardı ...

Yorumlar